Hayata Farklı Bakabilmek…
1 sayfadaki 1 sayfası
Hayata Farklı Bakabilmek…
Hayata Farklı Bakabilmek…
Hiçbir şeyin olması gereken
yerde olmadığı bir akşam vaktinin ardından, belirsizlikler silsilesiydi
yaşanan.
Belki de dağılan gece
değildi. Bir adamdı dağılıp giden gecenin içinde.
Ama geceydi işte. Ay vardı,
yıldızlar vardı. Hafif bir Haziran esintisi vardı gecenin içinde. Ağladı
ağlayacak bir adam, bir yürek vardı gecenin sessizliğinde…
Sarsılmaz gibi duran
ilkeleri vardı. Rakıyı yarılamıştı ağır ağır. Gülerken bile hüznü
yakalamıştı gözlerinde.
Yarın ne olacağını düşünüp
durmaktan kaçırıyordu belki de sonsuz şimdiyi. Acı çekmekten korkuyor,
tapacağı tenin kokusunu bir daha hiç duymayacağından korkuyordu…
Baktığı gözlerin, sarılan
kolların sonsuza kadar yok olacağından korkuyordu. Ve korkunun
kendisinden çok, onun beklentisi daha çok korkutuyordu genç adamı…
Hiçbir şeyden korkmuyordu
hayatta ama ilişkiler ürkütüyordu onu. Aslında biliyordu. Ne kadar cesur
olursa o kadar haz alıyordu hayattan…
olmasına…
Bazen ipin ucunu kaçırsa da,
her şeyin bir dozu olduğunu bilse de;
O dozu – muzu dinlemez
olmuştu epey zamandır ve o da kabul ediyordu ara sıra ipin ucunun
kaçtığını…
Yani kaç tane normal insan
Nisan yağmurlarının haber verdiği gök gürültüsünü duyup; “yüreğim yine
zıvanadan çıktı” der ki?
Kaç insan kalp atışlarının
hızlanıp “bu kalbimin sesi” diye düşünür ki?
Sevecek, sevileceksin,
dokunacaksın, sevişeceksin. Hissedecek, hissettireceksin. Doyacak ve
doyuracaksın. Şimdiyi yaşayacaksın. Risk alacaksın…
Belirsiz bir geleceği
düşünerek hayatı yasaklamayacaksın kendine. Ve unutmayacaksın ki, bir
sevdayı kılı kırk yararak yaşamaya çalışırsan o kadar berbat oluyordu…
Yarın çoğu zaman yoktu ki
hayatta…
Zaman zaman ipin ucunun kaçtığını
bilse de, öyle seviyordu adam. Ilık bir yaz akşamında gökyüzündeki gri
ve beyaz bulutlar, yeni doğmuş oğlak yavrularına benzer şekilde oradan
oraya serseri bir mayın gibi koşuştururken, yüreği buharlı bir lokomotif
gürültüsüyle çalışıyor, önüne geçemiyordu…
Milletin zırvalarına,
şaşırmalarına aldırmadan, onların yüreğinin atıp atmamasını umursamadan
giden bulutların bir daha asla aynı şekilde geri dönmeyeceklerini
biliyor, onları dikkatle izlemeye çalışıyordu…
Belki de bulutlar yeniden
geri döndüğünde o orada olmayacaktı.
Hadi sizde gözünüze bir yaramaz bulut kestirin ve
izleyin onu. O sizin olsun. Çaktırmadan izleyin onu ve kimselere
hissettirmeden ona gülümseyin…
Gülümseyin ki o da sizi
hissedip benimsesin. Onu kollayın, daha büyük bulutlardan koruyup yol
gösterin ve yanınızda olmasını dileyin…
Mesela; gözlerinizi açıp
kapayın kısa bir an bile olsa ve hâlâ orada olduğunu görüp,
“gitmeyeceğini biliyordum” deyin…
Adam bu oyunu oynarken,
kendini ne kadar da mutlu hissediyordu…
Sessizce rüzgârla bir
anlaşma yapıyordu hemen. Ona diyordu ki, “sevimli yaramaz bulutumu fazla
hırpalama, yorma”…
Bulutun rüzgârla birlikte
yola koyulduğunu gördüğünde; kalbinin burkulduğunu hissediyor, “neden
gidiyor?” diye düşünmekten kedini alıkoyamıyordu…
Buna rağmen onunla dost
olduğunu biliyor, kendi kendine gülümsüyordu…
Onun her şeyini biliyordu
artık. Sık sık şekli değişse de, gözünün göremeyeceği bir yere gitse de
ne fark ederdi ki!
Bugüne kadar ilişkilerinde hiç
bencil olmamıştı, tam tersi sencil davranmıştı hep.
Severken, sevdiğini insan
gibi, adam gibi sevmişti. Bencillik yerine sencilliği tercih etmişti
hep. Yani kendinden ziyade karşısındakini düşünmüştü daima. Kendinin
hangi hakları varsa sevdiklerine de aynı haklara sahip olduklarını
söylemişti. Ve karşılıksız sevmişti sevdiklerini. Daha çok onların
penceresinden bakmayı yeğlemişti ilişkilerinde. Onun için ne geldiyse
başına gelmişti ya! Orası ayrı bir hikâye…
Peki, çok mu iyi gidiyordu ilişkileri? Soruya
yanıtı olumsuzdu adamın. Çünkü onu anlayacak çok az insan vardı bu
coğrafyada…
Hayatın kısa, provası
olmayan, bir kez yaşanan bir süreç olduğunu bilincine kazımıştı adam.
Buna rağmen yapması gerekenlerin bazılarını ertelemişti belirsiz bir
geleceğe.
Hayata önce kendini merkez
alarak bakıyordu. Bu yüzden çevre gözünde eleştiriliyordu ve mahkûm
ediyorlardı onu akıllarınca genel geçer kurallara…
Kendine acımak yerine, daha
iyi nasıl yaşanılacağını düşündü ve yaşam kalitesini yükseltti hiç
durmadan.
İlişkilerde bazen bir
yastıkta kocanmayacağını anladı, hayata sıradanlığın dışında daha farklı
bakabildiği için.
Hayatına girenlerin
genellikle onunla bir süre beraber yürümek istediklerini, sonrası ise
alışkanlık ya da çıkarlar gereği yaşandığını anladı. İlişkiler derken
sadece aşk değil bütün arkadaşlık, dostluk, vs. kavramlardır
bahsettiğim...
Nerelerdeydi acaba? Bulunduğu yerden kendisini görebiliyor muydu?
Kolayı vardı elbette…
Yüreğine döndü. Çünkü
kocaman ve sevgi dolu yüreği görmeye hazırdı. Biliyordu ki, insan yürek
gözüyle görmeye başladığında bütün uçup giden küçük bulutlar onun küçük
bulutuydu…
Terk edip gidenlerin
ardından ağlamaması ve bir an önce hayatını yeniden düzenlemeye
başlaması gerektiğini fark etti.
Tek başına kalsa bile
hayatta, değiştiremeyeceği ilkeleri daima var olacaktı.
Özgürlük ve yalnızlığın
tadını, hayatın temel taşlarından olduğunu asla unutmuyordu, hayata
farklı gözlerle bakabiliyordu çünkü. Basit ve ucuz insanlar gibi daldan
dala konmak adeti değildi. Bu güne kadar bunu yapmadı, yapmayacaktı da.
İlkelerinden biriydi ne de olsa...
Başka yaşamlara imrenmek
gerekmediğini, eğer gerekli çabayı harcarsa, herkes istediği yaşamı
kurabilirdi, hayata farklı bakabilselerdi eğer!
Kendinden kaçmak yerine,
içinde olanı biteni tarafsız gözle değerlendirerek, hayatın neresinde ne
kadar yer kapladığını bilerek ona göre yaşayacaktı hayatını.
Velhasıl, herkesi özlediği
yere taşıyacaktı yaşam, hayata başka bir yerden bakabilselerdi eğer…
Yarın güneş yeniden
doğacaktı. Herkes doğan güneşi aynı sansa da, milyonlarca bir çift göz
merhaba diyeceklerdi belki yeni yaşamlarına. Hayat belki de yepyeni
sürprizler bırakacaktı avuçlarına. Terk edenler kararlarını vermişlerdi.
Bırakacaktı kendini güneşin sıcacık kollarına…
şekil ve renkte olsa da, o hep onun yaramaz bulutu olarak kalacaktı…
Birbirine karışan gök
gürültüleri ise adamın kalbinden yaramaz bulutuna, yaramaz bulutundan
adamın yüreğine gidip gelen sevgi sözcüklerinden başka bir şey
değildi...
Bunun için kucak açtı
herkese. Bazen ipin ucunu kaçırsa da varsın olsundu. Kaç kişinin onun
gibi hiçbir yere gitmeyen; küçük, sevimli bir yaramaz bulutu vardı ki?
Yepyeni bir hayat için şans
tanıyacaktı kendine.
Elinden geleni yapmıştı,
hatta fazlasını. Hayatının her anında yoldaştı sevdiklerine adam. Tüm
iyi niyeti ile kendini verdi onlara. Sevdi, saydı, hoş gördü. Hatta çoğu
zaman kullanılmayı bile göze aldı…
Herkes kazandığını
zannederken, gerçekte adam asla kaybetmiyordu. Dünyanın en iyi adamı da
olsa, onu hak etmeyen birileri daima olacaktı…
Onları kişisel tarihine
gömmek zorundaydı adam. Gidenler gidecek, sonunda ne kadar uğraşsa da
geri gelmeyeceklerdi.
Ama adam, onları hep iyi
yönleriyle hatırlamaya çalışacaktı. Kendisine yaşatılan acıları
görmemezlikten gelip es geçecekti. Zor olsa da bunu başaracaktı,
başarmalıydı.
Bu yüzden;
Hayata farklı gözlerle
bakmaya devam edecekti…
SeRDaR
06.Haziran.2004
hanifece- Admin
- Mesaj Sayısı : 1115
Kayıt tarihi : 06/11/09
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz